
Sylvia Plath: Sessizliğin İçindeki Yankı
YAZI DİZİSİ: Sessiz Tarih, Küçük Dev Kadınlar Boston’un rüzgârlı kıyılarında, 1932 yılında dünyaya gelen Sylvia Plath, yaşamı boyunca iki büyük aynaya bakarak yazdı: biri kendi […]

YAZI DİZİSİ: Sessiz Tarih, Küçük Dev Kadınlar Boston’un rüzgârlı kıyılarında, 1932 yılında dünyaya gelen Sylvia Plath, yaşamı boyunca iki büyük aynaya bakarak yazdı: biri kendi […]

“Dijital Gelecek ve Endüstri Mühendisleri” ana temasıyla düzenlenen Endüstri Mühendisleri Bahar Konferansları kapsamında gerçekleştirilen “Endüstri Mühendislerini Nasıl Hazırlamalıyız?” kapanış panelini dinlerken, mesleğimizin nasıl bir dönüşüm […]

Karakaya Köyü’nde Taş Ocağına Tepki: “Yaşam Alanlarımızı Korumakta Kararlıyız” Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Karakaya Köyü’nde, köy yerleşimine çok yakın bir alanda açılmak istenen taş ocağına […]

KÜNYE Söylev(Nutuk) Cilt 1-2 Gazi Mustafa Kemal Atatürk Tür: Siyasal Tarih Yazar: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Sayfa: 416İlk Baskı: 2007 Yayınevi: Cumhuriyet Yayınları SÖYLEV, Gazi Mustafa […]
29 Ekim 1923, salt bir tarih değildir; bir halkın küllerinden doğuşunun, kendi kaderine sahip çıkışının, tarih sahnesine yeniden onurlu bir özne olarak dönüşünün adıdır. Cumhuriyet’in ilanı, bir yönetim biçiminin değişiminden öte, yüzyıllar boyunca süren kulluk kültürünün yıkılıp “halk” olma bilincinin inşa edilme sürecinin ilk damlasıdır. Kurtuluş Savaşı’nın ardından yorgun ve yoksul bir halk, yokluk içinden bir irade çıkardı: kadınlar cephede mermi taşıdı, köylü tarlasını orduya açtı, öğretmenler okul yerine karargâhta ders verdi. Bu dayanışma, Cumhuriyet’in kurucu bilincini şekillendirdi. Bir milletin yeniden var olma kararlılığı, yönetim biçiminin değişmesinden önce zihniyet değişiminin en önemli nüvesi olarak tarihe yazıldı. Kuşkusuz ki bu zihniyet dönüşümünün öncüsü, rasyonel düşünceyi eyleme aktaran bir lider olarak Mustafa Kemal Atatürk’tü. Onun vizyonu, ulusal kurtuluşu askeri bir zaferden öte bir uygarlık projesi olarak tasarladı. Halkına, kendi gücüne inanmanın, bilimin rehberliğinde yeniden var olmanın yolunu açtı.
Cumhuriyet’in ilk on yılında gerçekleştirilen devrimler, salt siyasi bağımsızlığın değil, düşünsel ve ekonomik özgürleşmenin de ilk büyük adımlarıydı. Atatürk Devrimleri, yeni bir toplumun, yeni bir insan anlayışının temellerini attı. Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyet’in ilanı, egemenliği kutsal otoriteden alıp halka veren tarihsel bir kırılmaydı; ulusun kendi kaderini tayin etmesinin ilk ifadesi oldu. Halifeliğin kaldırılması, laik bir hukuk düzeninin yolunu açtı; Medeni Kanun’un kabulü ise kadın ve erkek eşitliğini güvence altına alarak toplumsal dönüşümün temelini attı. Eğitim Birliği Yasası ile dinî ve sivil eğitim bütünleşti, Latin alfabesi halkın bilgiye erişimini kolaylaştırarak bilginin demokratikleşmesini sağladı. Şapka ve Kıyafet Devrimi simgesel olarak “modern yurttaş” kimliğini inşa ederken, takvim, ölçü ve saat düzenlemeleri Türkiye’yi çağdaş dünyanın ritmine dâhil etti. Kadınlara siyasal hakların tanınması ise Cumhuriyet’in eşit yurttaşlık anlayışının en güçlü ifadesiydi.
Bu düşünsel ve kültürel devrimleri tamamlayan ekonomik atılımlar, Cumhuriyet’in ikinci yüzünü oluşturdu: Sümerbank, Etibank, Şeker ve Karabük Demir-Çelik fabrikaları, Nazilli Basma ve Kayseri Uçak Fabrikaları, Paşabahçe Cam Sanayi, Köy Enstitüleri ve Atatürk Orman Çiftliği, kendi emeğiyle kalkınan, kendi geleceğini kuran bir halk yaratma iradesinin simgeleriydi.
Atatürk’ün vizyonu, Batı’nın biçimini taklit etmekten ibaret bir modernleşme değil; kökleri bu topraklarda, yönü çağdaş dünyaya dönük bir uygarlık hamlesiydi. Cumhuriyet’in özünde yer alan “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür insan” ideali, üretimle, eğitimle ve bilimle taçlanmıştı. Devlet, yurttaşına güven duyuyor; halk, kalkınmanın pasif bir nesnesi değil, aktif bir öznesi haline geliyordu. Cumhuriyet, “devlet baba”ya sığınan bir toplum değil, kendi emeğiyle var olan, üretimiyle onur duyan bir halk yarattı. Bu halkın öznesi emekti, umudu üretmekti; yurttaş olmanın değeri kendi alın terinden besleniyordu. Bu devrimler bütünü, yalnızca bir dönemin reformlar silsilesi değil; aklın, bilimin ve eşit yurttaşlığın temelleri üzerine kurulmuş bir uygarlık tasavvuruydu.
Ne var ki bu uygarlık tasavvuru, sonraki dönemlerde kimi iktidar sahiplerinin ideolojik yönelimleriyle giderek gölgelenmiş; toplumsal ilerleme fikri, yerini muhafazakâr gerileyişin, ekonomik bağımlılığın ve kültürel çözülmenin karanlık döngüsüne bırakmıştır. Özellikle son yirmi beş yılda, siyasal iktidarın oy kaygısıyla benimsediği politikalar, üretimiyle ayakta duran yurttaşı edilgen bir konuma itmiş; emek ve hak temelli yurttaşlık bilincinin yerini, “sadaka kültürü”nün yönlendirdiği bağımlı bir toplumsal yapıya bırakmıştır. Türkiye giderek üretimden uzaklaşmış, tarımı çökertilmiş, sanayisi dışa bağımlı hale gelmiş; Cumhuriyet’in kamucu, bilime dayalı kalkınma modeli tüketime, kolay kazanca ve gösterişe dayalı bir kültürle yer değiştirmiştir. Eğitimde nitelik kaybolmuş, liyakat ve etik değerler zayıflamış; bilgi yerine sadakat, emek yerine fırsatçılık yüceltilmiştir.
Bu dönüşümün en acı yansıması, genç kuşakların içselleştirdiği umutsuzluk duygusudur. Ekonomik sıkışma, güvencesizlik ve adaletsizlik ortamında büyüyen gençler, artık geleceğini bu topraklarda değil, başka ülkelerde kurmaya yönelmektedir. Bu bir “beyin göçü” olgusunun ötesine geçen bir “umut göçü” hissiyatıdır; kendi ülkesinde üretme, yaratma, yaşama inancını kaybeden bir neslin sessiz çığlığıdır.
Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu kriz, salt ekonomik değil, ahlaki ve zihinsel bir erozyondur. Cumhuriyet’in “emeğin kutsallığı” ilkesinin yerini kısa yoldan zengin olma arzusu almış; dürüstlük, emek ve liyakat birer nostaljik erdem gibi görülür olmuştur. Fırsatçılık ve çıkarcılık, yeni normlara dönüşmüştür. Böylece Cumhuriyet’in bir asır önce özgüvenle kurduğu üretici, özgür, aydın yurttaş modeli; giderek tüketimle avunan, itaatle var olmaya çalışan bir toplumsal biçime evrilmiştir. Bu dönüşüm sadece ekonomik değil, siyasal bir sindirme süreciyle de pekişmiştir. Günümüz Türkiye’sinde düşünmek, eleştirmek ya da farklı bir söz söylemek giderek riskli hale gelmiştir. Korku, toplumsal yaşamın görünmez sınırlarına dönüşmüş; itiraz etmek, suç sayılabilir bir davranış olarak kodlanmıştır. İktidar sahipleri, kendi görüşleri dışında kalan her sesi tehdit olarak algılamış; bu tutum, düşünsel çoğulluğun yerini itaat kültürüne bırakmasına neden olmuştur.
Son yıllarda, muhalif belediye başkanlarının görevden alınması, tutuklanması ya da uzun yargı süreçleriyle baskı altına alınması, yerel demokrasinin de fiilen zayıflatıldığını göstermektedir. Seçilmiş temsilcilerin iradeleri, kayyum uygulamalarıyla yok sayılmış; halkın sandıkta verdiği yetki, merkezi otoritenin müdahaleleriyle geri alınmıştır. Gazeteciler, akademisyenler ve sanatçılar üzerindeki yargısal ve idari baskılar da bu korku düzenini pekiştirmiştir.
Bu atmosfer, Cumhuriyet’in özgür birey idealiyle taban tabana zıttır. Bir zamanlar “fikri hür, vicdanı hür” yurttaşlar yetiştirmeyi amaçlayan bir ülke, bugün düşüncesini saklayan, geleceğini göremeyen, yaşamını korku ve sessizlikle sürdürmeye zorlanan bir topluma dönüşmüştür. Cumhuriyet’in bir asır önce vaat ettiği özgüven, yerini kuşatılmış bir sessizliğe bırakmıştır.
Ancak tarih, hiçbir dönemde tek bir iktidarın, tek bir anlayışın mülkü olmamıştır. Devirler değişir, devranlar döner; halkın iradesi, aklın ve vicdanın sesi er ya da geç yeniden yükselir. Türkiye’de de bu umudu yitirmiyoruz. Cumhuriyet’in temellerine kazınmış özgürlük, eşitlik ve adalet idealleri, her baskı dönemine rağmen varlığını sürdürmektedir. Bugün de çağdaş, demokrat ve aydın kitle, Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkmaya devam ediyor. Çünkü biz biliyoruz ki saltanatın sarayları, bir gün insanlık müzesi olarak geçmişin karanlığına ışık tutacak; gelecek kuşaklara özgürlüğün ve eşitliğin bedelini hatırlatacaktır. Mücadele, direniş, umut ve etik değerler kazanacaktır.
Şimdi, bu direniş gücünün verdiği coşkuyla, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor; aydınlık yarınlara ulaşma mücadelemizde halkımızla yan yana, omuz omuza yürümeye devam edeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz.
MMO İzmir Şube 32. Dönem Yönetim Kurulu
