
Ağaçkakan ve Diyalektik
“Olduğu yerde donup kalmış koşulları, kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız” (1) Son zamanlarda iki kitap elimde dolaşıyordu, kah biri kah diğeri. Aslında bu bir rastlantı […]

“Olduğu yerde donup kalmış koşulları, kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız” (1) Son zamanlarda iki kitap elimde dolaşıyordu, kah biri kah diğeri. Aslında bu bir rastlantı […]

2025 yılı itibarıyla TSE 825-2024 Yönetmeliği, bağlı standartlar ve kullanılan programlarda çeşitli değişiklikler yapıldı. Bu süreçte pek çok meslektaşımızın aklına takılan sorular oldu. Bana da […]

YAZI DİZİSİ: Sessiz Tarih, Küçük Dev Kadınlar 12 Şubat 1814’te Almanya’nın Salzwedel kentinde dünyaya gelen Jenny von Westphalen, aristokrat kökenine rağmen erken yaşlardan itibaren özgürlükçü […]

Yakınlarımın, arkadaşlarımın, dostlarımın vefatlarına çok üzülürüm. Arkadaşlarımın ve dostlarımın vefatına daha çok üzülürüm. En çok da hem arkadaşım hem dostum hem de “mühendis” olanların vefatına […]
Her yaz olduğu gibi, 2025 yılı yazında da ülkemiz büyük orman yangınlarıyla karşı karşıya kaldı. Bu yangınlar yalnızca ağaçlarımızı, kuşlarımızı, bitkilerimizi ve böceklerimizi değil; maalesef insan hayatlarını da kaybetmemize yol açtı. Coğrafi konumumuz gereği, özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaz aylarında orman yangınları giderek daha sık ve şiddetli hale geliyor. Artan sıcaklıklar ve kuraklık, bu yangınların sayısını ve etkisini artırıyor.
Ne yazık ki, iklim kriziyle birlikte yangın riski konusunda uzmanların sürekli uyarılarda bulunmasına rağmen, alınan tedbirler yetersiz kalıyor. Yangınların %90’ından fazlasının insan kaynaklı olduğu düşünüldüğünde, şu soru ister istemez akıllara geliyor: “Hâlâ neden yangınlara anında ve etkili şekilde müdahale edilemiyor?”

Bu yıl yaşanan yangınlar, bu sorunun ne kadar derin ve yapısal bir sorun olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Yangınların hızla yayılması ve söndürülmesinin zorlaşması, büyük bir tehlike arz etmekte. Bu tehlikeye karşı hızlı ve kesin çözüm yolları geliştirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Her yıl artan yangınlara rağmen, ülkemizin yangınlara müdahale konusunda gerekli altyapı ve donanımdan yoksun olduğu açıkça ortadadır. Bunun yanında, yangına müdahale eden teknik ekiplerin bilgi düzeyi ve disiplin açısından güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Yangınlarla sadece yaz aylarında mücadele edilen geçici olaylar olarak değil, yılın 12 ayı boyunca sürdürülebilecek bir hazırlık süreci olarak ilgilenilmelidir. Rüzgâr koşulları ve arazi yapısına uygun, kalıcı ve tam donanımlı ekiplerin oluşturulması elzemdir. Bu ekiplerin sürekli eğitimle desteklenmesi ve genişletilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, yangınlara karşı toplum genelinde bilinçlendirme çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır. Okullarda, mahallelerde, camilerde ve toplumun tüm kesimlerine yönelik sürekli eğitimler verilmelidir. Bu eğitimler yalnızca profesyonellere değil, halkın genelinde farkındalık oluşturmak açısından da büyük katkı sağlayacaktır.
Yangınların ilk dakikalarında verilen doğru tepki, söndürme başarısını katbekat artırır. Ancak ne yazık ki Türkiye’de uçak ve helikopter filosu, ihtiyaç duyulan anlarda oldukça yetersiz kalmaktadır. Yangının başlangıcındaki kritik ilk yarım saatte bu araçlardan yeterince faydalanılamamaktadır. Bu nedenle uçak ve helikopter sayısının en az iki katına çıkarılması, hem bölgesel hem de ulusal müdahale kapasitesini dönüştürecek önemli adımlardan biridir.

Üstelik bu araçlar sadece su taşımamalı, yangının yayılmasını geciktiren kimyasalları da taşıyabilmelidir. Retardant adı verilen bu kimyasallar; amonyum polifosfat, kıvam artırıcı organik polimerler ve renklendiricilerden oluşur. Yangın hattına bırakıldıklarında yüzeyde koruyucu bir film oluşturarak, alevlerin yeniden yükselmesini engeller. Bu film, suyun hızla buharlaşıp etkisini yitirmesi sorununu da ortadan kaldırır.
Günümüzde havadan müdahale büyük ölçüde su atımıyla sınırlıdır. Oysa her uçuşta retardant ve suyun karıştırılarak eş zamanlı atılması sağlanmalıdır. Bu sayede yangın hattı hem soğutulur hem de yeniden alevlenmesi önlenmiş olur. Retardant kullanımı, özellikle suyun yetersiz kaldığı geniş alanlarda yangının yayılmasını yavaşlatan hayati bir yöntemdir.
Gece operasyonları ise Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadelesinde hâlâ ciddi bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Kara ekipleri gecenin karanlığında yalnızca suyla müdahale etmeye çalışmakta; bu da hem tehlikeli hem de verimsiz olmaktadır. Kara ekiplerinin de retardant kullanabilecek donanıma sahip olması, gece boyunca oluşturulan yangın hatlarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Mobil retardant tankları, portatif püskürtme sistemleri ve gece görüş teknolojileri, kara ekiplerinin etkinliğini ciddi biçimde artıracaktır.
İklim değişikliği, dünya genelinde yangın döngülerini hızlandırıyor. Artan sıcaklık, düşen nem oranları ve uzayan kurak dönemler, orman zeminini adeta bir kibrit kutusuna çevirmektedir. Bu süreç yalnızca Ege ve Akdeniz ormanlarını değil, daha önce yangın riski düşük kabul edilen Karadeniz’in kuzey ormanlarını da tehdit etmeye başlamıştır.
İklim değişikliğiyle birlikte karşı karşıya olduğumuz riskler her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle, sürdürülebilir ve yenilikçi yaklaşımlarla bu risklere karşı etkili önlemler almalıyız. Aksi takdirde, her yeni tehlike karşısında kayıplarımız artacak ve geleceğimiz çok daha büyük risklerle yüz yüze kalacaktır. Tehlike yaşanmadan önce önlem almalı ve bu önlemleri sürdürülebilir kılmanın önemini asla unutmamalıyız. “İklim değişirken , bize değişmeliyiz.”
