23 Nisan’ın Mirası ve Bugünün Tablosu
Türkiye, 23 Nisan 1920’de halk egemenliğinin ilanı ile çocuklarına ve gençlerine özgür bir gelecek vaat etti. Mustafa Kemal Atatürk, bu günü, bir ulusun kaderini yeniden yazdığı meclisin açılışına denk düşürerek, geleceği çocuklara ve gençlere emanet etti. Bir ulusun yarınını ancak özgür düşünebilen, sorgulayan, üreten ve inanan nesillerin koruyacağını biliyordu. “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz” diyerek çocuklara verdiği kıymeti vurgulamıştır. Gençliğe hitabesinde ise büyük bir inançla seslenmişti; “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz.”
Atatürk, yalnızca o günün değil, her dönemin gençliğine seslenerek cumhuriyetin korunmasının, geliştirilmesinin ve ileri taşınmasının onların elinde olduğunu vurguluyordu. Bugün, bu tarihi mirasın üzerinden 105 yıl geçmişken, çocuklarımıza ve gençlerimize nasıl bir ülke bıraktığımızı sorgulamak zorundayız. Ekonomik krizler, siyasi baskılar, sosyal adaletsizlikler içinde büyüyen yeni kuşaklar, özgürlüğü artık bir ayrıcalık değil, mücadeleyle kazanılacak bir hak olarak öğreniyor. Ancak umudumuz da, inancımız da sağlamdır. Apolitik olarak nitelenen genç kuşak bütün olumsuzluklara rağmen özgürlük sevdasını yüreğinde taşıdığını tüm ülkeye göstermiştir. Gençlerle yan yana mücadele etmek, direnişi büyütmek, Türkiye’nin içinden geçtiği siyasi ve toplumsal bunalıma, dünya çapında yükselen militarist tehditlere ve tüm karanlığa rağmen umudu diri tutmak hepimizin öncelikli görevidir.
Düşünce ve Bilimi Temel Alan Devrimci Atatürk
Büyük Atatürk, yalnızca bir asker ve devlet adamı değil, aynı zamanda derin bir düşünce insanıydı. Hayatını, çağının büyük filozoflarının ve düşünürlerinin eserlerini okuyarak, insanlık tarihinin ilerleyişini ve uygarlığın temel taşlarını kavrayarak inşa etti. İslam felsefesinden klasik ve modern felsefeye, Voltaire’den Rousseau’ya, Montesquieu’dan Zola’ya, kadar birçok düşünürün yapıtlarını inceleyerek, bireyin özgürlüğü, halk egemenliği ve akılcılık üzerine düşünsel gücünü besledi. Atatürk’ün devrimciliği, yalnızca siyasi bir kararlılığın değil, derin bir felsefi bilincin ve insana duyulan sonsuz inancın ürünüdür.
Her adımında, bireyin aklını ve eleştirel düşünme yetisini merkeze koyarak, özgür bireylerden oluşan çağdaş bir toplum hayal etmiştir. Atatürk, düşüncenin ve bilimin, çağdaş uygarlığın temel taşı olduğunu çok iyi kavramıştı. Cumhuriyetin yönünü, akla ve bilime dayandırarak şu sözlerle belirlemişti: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Onun vizyonunda kurtuluş, yalnızca toprakların değil, zihinlerin de özgürleşmesiyle mümkündü. Bilimi, dogmalara karşı bir kalkan, halkı cehaletten, taassuptan kurtarmanın en etkili yolu olarak gördü. Özgür bireyler, özgür toplumlar yaratmanın yolunun, eleştirel düşünceden ve bilimsel akıldan geçtiğine yürekten inandı.Ne acıdır ki bugün, ülkenin başında bulunan yöneticilerde bu düşünsel derinliğin, bu felsefi bilincin izine dahi rastlamak mümkün değildir. Özgür düşünceyi tehdit olarak gören, aklı küçümseyen, sorgulamayı suç sayan bir zihniyet, ülkenin kaderini belirlemeye çalışmaktadır.
İçinde yaşadığımız bu dönemde, cehalet cesaretle birleşmiş, liyakat değil sadakat, bilgi değil hamaset halkın önüne konulmuştur.Oysa biliyoruz ki; düşünmeyenlerin yönettiği toplumlar, kendi yarınlarını karanlığa terk ederler. Bugün, Atatürk’ün izinde yürüyenler için en büyük sorumluluk, aklın, bilimin ve özgür düşüncenin ışığını yeniden büyütmektir.
Dünya Çapında Yükselen Tehdit: Silahlanma ve Faşist Dalgalar
Günümüzde, dünya da yeni bir militarist ve faşist dalganın eşiğindedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan uluslararası barış düzeni, son yıllarda ciddi bir şekilde aşınmaya başlamıştır. Avrupa’da, özellikle Almanya’da, bu değişimin izleri açıkça gözlenmektedir. Almanya, 2022 yılında “Zeitenwende” (dönüm noktası)[1] politikası ilan ederek, savunma bütçesini 100 milyar Euro’luk ek bir kaynakla büyütme kararı aldı. Bu adım, Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası izlediği sınırlı askerî güç politikasının fiilen sona erdiğinin göstergesi oldu. NATO taahhütlerini aşacak düzeyde ordu modernizasyonuna ve silahlanmaya yönelen Almanya, 2024 itibarıyla savunma harcamalarını %40’ın üzerinde artırarak dünyanın en büyük üçüncü askeri bütçesine sahip ülkelerden biri haline geldi.[2] Ağır silahlar, modern savaş araçları ve askeri ittifaklarda yeniden aktif rol arayışı, Avrupa’nın savaş riskini yeniden ciddi bir gündem haline getirmiştir. Diğer yanda, Amerika Birleşik Devletleri’nde Donald Trump etkisiyle güçlenen ırkçı, yabancı düşmanı ve militarist eğilimler, yalnızca Amerikan iç siyasetine değil, küresel dengelere de ağır etkiler bırakmaktadır. Trump’ın, “sınırları kapatma”, “mültecileri kitlesel olarak sınır dışı etme”, “uluslararası ittifaklardan çekilme” gibi söylemleri yeniden canlanmıştır. Daha da kaygı verici olan ise, bu tür söylemlerin yalnızca Amerika içinde değil, Brezilya’dan Macaristan’a, Hindistan’dan İtalya’ya kadar birçok ülkede faşizan ve popülist rejimlere ilham vermesidir.
Öte yandan, Rusya’nın Ukrayna’ya 2022 yılında başlattığı işgal, dünya genelinde militarizmin yükselmesine zemin hazırladı. Başlangıçta yalnızca Doğu Avrupa’yı etkileyen bu gerilim, zamanla ABD’nin, NATO’nun ve Avrupa ülkelerinin yoğun silah yardımları ve askeri savunma tesisleriyle küresel bir cepheleşmeye dönüştü. Silah sanayisi devasa ölçüde büyürken, barış girişimleri yerini askeri planlara ve güç gösterilerine bıraktı. Tüm bu gelişmelerin ortasında, uluslararası hukukun, BM ilkelerinin ve halkların barış içinde yaşama hakkının her geçen gün daha fazla zedelendiği bir dünyaya sürükleniyoruz. Faşizm, sadece geçmişin bir karabasanı değil, bugünün de büyüyen bir tehdidi olarak yeniden sahneye çıkıyor. Irkçı ideolojiler, otoriter yönetimler ve savaş yanlısı politikalar, insanlığı yeniden büyük yıkımlara doğru itiyor. Bu ağır tablo karşısında, barış ve demokrasi savunusunu yalnızca yerel ölçekte değil, küresel ölçekte büyütmek zorundayız. Faşizm ve savaş politikalarının yükseldiği bir çağda, halkların kardeşliğini, dayanışmayı ve barış içinde bir geleceği savunmak her zamankinden daha yaşamsaldır. Silahlar değil, sözler konuşmalı, sınırlar değil, insanlık değerleri yükseltilmelidir. Unutulmamalıdır ki, savaş politikaları ulusal sınırları aşar, insanlığın ortak kaderini tehdit eder. Silahlanmaya, faşizmin yükselişine ve otoriterleşmeye karşı verilecek mücadele, sadece bir ülkenin değil, bütün dünyanın geleceği içindir. Bugün barışı savunmak, yalnızca savaşsız bir gelecek için değil, özgürlük, adalet ve insanlık onuru için direnmek demektir. Küresel dayanışma büyütülmedikçe, barışın tohumları toprağa düşmeden kuruyacaktır. O yüzden sesimizi yalnızca şehir meydanlarında değil, dünyanın dört bir yanında yankılandırmak zorundayız. Savaşa karşı barışın, faşizme karşı özgürlüğün, suskunluğa karşı insan onurunun yanında olacağız.
MMO İzmir Şube 32. Dönem Yönetim Kurulu
Kaynak
[1] Bundesregierung Deutschland (Almanya Federal Hükümeti Resmî Sitesi)
https://www.bundesregierung.de/breg-de/themen/verteidigung/zeitenwende-bundeswehr-staerken-2005484
[2] SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute) 2024 Raporu