
415. Bülten’den
İktidar Hesapları; Baskı ve Korku, Siyah ve Beyaz Türkiye, uzun yıllardır toplumsal kutuplaşmanın derinleştirildiği, siyasal manipülasyonların sıradan hale geldiği, iktidarın gücünü artırmak için stratejik hamlelerle […]
İktidar Hesapları; Baskı ve Korku, Siyah ve Beyaz Türkiye, uzun yıllardır toplumsal kutuplaşmanın derinleştirildiği, siyasal manipülasyonların sıradan hale geldiği, iktidarın gücünü artırmak için stratejik hamlelerle […]
Mühendislik, insan yaşamını kolaylaştıran, toplumlara ekonomik ve teknolojik çözümler sunan kritik bir disiplindir. Ancak bu çözümler, yalnızca teknik bilginin yetkin kullanımıyla değil, aynı zamanda etik […]
Son dönemde İzmir’de yükselen işçi direnişleri, Türkiye işçi sınıfının tarihindeki kritik bir dönemi işaret etmektedir. İşçi sınıfına yönelik artan saldırılar, sömürü, rant ve yağma politikalarının […]
Bir tatil güncesi, Fas Yarıyıl tatilinin son haftasını ailece yurt dışında bir yerlerde geçirmek istedik. Bugüne kadar temkinli “hijyenik” tavrımızı korumuş Avrupa’nın pek çok başkentini […]
Lou Andreas-Salomé, 12 Şubat 1861 St. Petersburg da doğdu ve 5 Şubat 1937 öldü. Asıl adı Louise von Salomé’dir. Gençlik yıllarında ise Lolja von Salomé olarak anıldı. Takma adı olarak Henri Lou ‘yu kullandı. Rus-Alman bir ailede yetişti. Babası Rus generali olan Lou çok seyahat etti. Din, felsefe ve kültürel çalışmaları ile ün kazandı. [1]
Küçük yaşlarda Almanca ve Fransızca öğrenen ilk kadın Psikanalist Salomé, Zürih üniversitesinde teoloji ve sanat tarihi okudu.
Özgür, bağımsız ve güçlü kişiliğe sahip Salomé yaşadığı döneme düşünceleri, kitapları ve aşkları ile damga vurmuştur. Salomé hakkındaki kaynaklar incelendiğinde karşımıza öncelikle tarihin meşhur erkekleri ile yaşadığı ilişkiler çıkmaktadır. Ünlü entelektüel erkeklerinde aşkları karşındaki duygularını yönetemediklerini ve sonucunda kişisel zaafları nedeni ile olumsuzluklar yaşamış olduklarını görüyoruz. Ama asıl problem bu insanların yaşadıkları tüm olumsuzlukların sebebi olarak da Lou Andreas-Salomé’ningörülmesidir. İnsanların hata yapması veya olumsuz bir yaşam sürmesinde hep bir neden aranır. Değerlendirmelerde cinsiyet ön planda olur. Genellikle değerlendirmelerin sonucu; önyargıların ve tabuların hakimiyeti ile kadına yüklenir. Salomé‘da ilişkilerinde sorumlu tutulan kadın olmuştur.
İlişkilerinde göz ardı edilen. Lou’nun özgürlük tutkusundan vazgeçmeden, entelektüel bir ilişki yaşamayı tercih etmesidir. Lou’ya göre evlilik ve sadakat ilişkilerde özgürlüğü kısıtlamaktadır. Yaşamı boyunca ilişkilerini bu görüşü çerçevesinde yaşamayı tercih etmiştir. Hatta “Anılarıma bağlı kalırım ama bir erkeğe asla bağlı kalmam” diyecek kadar net şekilde duygularını ifade etmiştir.
Lou Andreas-Salomé’nin özellikleadı Nietzsche ile anılmaktadır. Bu ilişki çeşitli kitaplara da konu olmuştur. Friedrich Nietzsche ile 1882 yılında Roma’da tanıştığında 21 yaşındaydı. Salomé’nin derin entelektüalizmi karşısında “Hangi yıldızlardan düşüp birbirimizi bulduk biz?” diyecek kadar Nietzsche’yi etkilemiştir. [2]
Nietzsche ile toplumu, kültürü, dinleri tartışıyorlardı. Tarihin en karamsar filozofu, insanlığı büyük acılara sürükleyen zevklerden uzak durması gerektiğini savunan öğretilerden kurtulmaya çalıştığı bir süreçte Salomé’ya aşık olmuş ve ona evlilik teklif etmişti. Fakat reddedildi. Nietzsche’nin aşkı platonik düzeyde kalmıştır. [3]
Nietszche’ye hem acılar çektiren hem de ilham veren bu tek taraflı aşk hikâyesi, Irvin D. Yalom‘un “Nietzsche Ağladığında” ve Lance Olsen’in “Nietzsche’nin Öpücükleri” başlıklı romanlarına da konu olmuştur. Nietszche’nin kadınlardan nefret etmesinin sebebi olarak gösterilir. [4]
Nietszche’yi Salomé ile Paul Rée tanıştırır. Paul Rée de Salomé’ye âşıktır. Salomé’ Nietzsche’in evlenme teklifini reddettikten sonra, Paul Rée ile başka şehre taşınır ancak ilişkileri sadece 3 yıl sürer.
Lou Andreas Salome tamamen kendi hayatını yaşamak istemekteydi. Hatta evliliği sevginin katili olarak görmekteydi. Fakat 1887 yılında reddedilmesi durumunda, kendini öldürmekle tehdit eden Carl Friedrich Andreas ile evlenmek zorunda kaldı. Carl Friedrich Andreas bu davranışı ile; Kadının duygularının göz ardı edilmesini ve erkek bencilliği sonucu bir kadının zor durumda kalmasının somut bir örneğini sergilemiştir. Bu evlilik Carl ölünceye kadar devam eder.
Carl Friedrich ile evli iken 1897 yılında yazar ve şair Rainer Maria Rilke ile tanışır. Rilke kendisinden on beş yaş büyük olan Lou’ya görür görmez aşık olur. Lou başta onu reddeder. Fakat Rilke’nin inadı galip gelir. Böylece aralarında aşkın, platonik aşkın, arkadaşlığın, hayranlığın hüküm sürdüğü karmaşık ve son derece yaratıcı bir ilişki başlar. Rilke, Lou ile ilişkisinde pek çok şey öğrenir, bunlardan biri de Rusça’dır. Bu sayede Rilke, Tolstoy ve Pushkin’i anadillerinde okuyabilme zevkine erişir. [5] Rilke’nin şu sözlerinde Lou’ya olan tutkusunu okuyabiliyoruz;
“(…) senin sınırlarına tozlu basit halde gelen güneş ışını, ruhunun parlak dalgasında bin kat berrak ve parlak oluyor. Benim berrak kaynağım, dünyayı senden görmek istiyorum, çünkü o zaman yalnızca seni, seni, seni görüyorum” .[6]
1911’de Sigmund Freud ile tanışan Lou, psikanaliz yöntemine adeta tutkuyla sarılır. O dönemde Viyana Psikanaliz Cemiyeti’ne kabul edilen tek kadın olur. Freud ve Lou arasında karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı bir ilişki başlar. [7]
Lou Andreas-Salomé’nin, ölünceye kadar Freud ile mektuplaşmaları devam eder. Salomé sadece altı ay birlikte yaşadığı Nietzsche’nin felsefesinin kendisini çok etkilediğini söylediği mektuplarında Freud’u da kendine hayran bırakır. Lou’nun ölümünden sonra Freud, “Ona duyduğum aşkı ve hayranlığı söylemek isterdim,” diyecektir. [8]
Freud kendisinden şöyle söz eder: “Korkunç bir zekâ… Onun yanına yaklaşan herkes, varlığının samimiyetinden ve uyumundan çok güçlü bir biçimde etkilenirdi; kadınlara özgü zaafların hiçbirinin hatta insani zaafların bile çoğunun onda bulunmadığını, yaşamı boyunca bunları aşmış olduğunu fark ederdi.”[9]
Freud – Salome mektuplarında, Lou Salome, Nietzsche’den ilham alarak 1882 yılında yazdığı “Yaşam İlahisi” şiirinden bahseder ve Freud’a gönderir. Büyük yankı uyandıran ve adeta Lou Salome’un hayatını özetleyen o şiir şudur;
Yaşam İlahisi
Elbette bir dostun sevdiği gibi
Seviyorum seni esrarengiz yaşam.
Seninle güldüm, seninle ağladım,
Bana ya neşe verdin ya da ızdırap.
Seni bütün zararlarınla birlikte seviyorum;
Ve beni yok etmen gerekiyorsa,
Kollarından ayrılırım,
Dostunun göğsünden koparılan bir dost gibi.
Tüm gücümle sarılıyorum sana!
Alevlerinle yak beni,
Kavganın ateşinde ben de olayım,
Esrarını daha da derinlere indir.
Yaşamak ve düşünmek binlerce yıl!
Daha sıkı sar beni kollarınla.
Eğer bana verecek neşen kalmadıysa,
Olsun… Daha acıların var ya.[9]
Lou Andreas Salomé, kitaplarında kendi yaşamından kesitler yansıtmıştır. Lou’nun kitaplarında toplumsal baskılara, geleneksel olarak kadınlara biçilen görevlere ve sınırlamalara karşı mücadele eden kadın karakterleri ile tanışıyoruz. Toplumun yazılı olmayan tabular sonucu kendilerine biçilen görev ile erkek egosunun, kadınların her davranışından anlam çıkarmaya çalışırken aslında ne kadar hatalı olabileceklerini anlamaları ve sonucunda kendileri ile yüzleşmelerini de okuyoruz.
Yaşamı boyunca 15 adet romanın yanında felsefe ve psikoloji konularında yaptığı değerli çalışmaları da dahil olmak üzere 19 adet kitabı vardır. Katı dini kuralları reddeden Lou 24 yaşında “Tanrı ile savaşım” adlı ilk romanını yazmıştır.
Psikanalist Salome narsizimle ilgilendi. Özneyle uğraşmayı özel tutkusu olarak gören Lou’nun bu dönemde 4 makaleden oluşan kadın ve erkek arasındaki aşk üzerine yazılmış Erotik kitabını yayınladı.[10]
Lou’nun kadın hikayeleri arasında kilit önem taşıyan kitabı Ruth’dur. Yazarın sağlığında en çok ilgi çeken yapıtıdır. 1895 yılında yayınlanan roman zamanın edebi zevkini yansıtır. Çocuksu bir çekiciliğe sahip esrarengiz bir genç kız, işini çok seven bir eğitimci olan öğretmeninin kalbini tutuştururken, yaşadıkları karşılıklı bir büyülenmeye dönüşür. Genç kızın iç alemi psikolojik tahlillerle aktarılır. 1928 yılına dek on baskı yapan Ruth’un okurları arasında Rainer Maria Rilke ve Sigmund Freud gibi ünlü kişiler de vardı. Hatta bu romandan çok etkilenen Rilke Kızına “Ruth” adını vermiştir. [11]
Feniçka, Andreas-Salomé’nin Alman oyun yazarı Franz Wedekind’le yaşadığı, daha sonra Alban Berg’in Lulu adlı operasının librettosuna da konu olan bir deneyime dayanır. Geleneksel cinsiyetler arası ilişkileri pek umursamayan, İsviçre’de doktorasını yapmış Moskovalı bir kadının bir erkek psikoloğun gözünden anlatılan hikâyesidir. Anlatıcı yapıtın akışı içinde Feniçka’yla dostluğunu ilerletirken, kadınları her daim belli şablonlar içinde ya erkek avcıları ya da salt zihinsel kapasiteleriyle öne çıkan cinsiyetsiz varlıklar olarak değerlendirmekten vazgeçip, insan olarak görmeyi öğrenir .[12]
Kitabın kahramanlarından Max Wener’in kitap okumayı cephe hizmeti olarak görmesi ve Feniçka’nın geceleri kitap okumasına ve bunu gönüllü olarak ve isteyerek yapmasına şaşırması karşısında Feniçka’nın verdiği cevap çok değerlidir; “Bakış açımızı genişleten, hayatı önümüze seren ve bizi bağımsızlaştıran kitaplar niye bir cephe hizmeti olsun ki, “bu dünyada bizi özgürlüğe yaklaştıran tek şey varsa oda zihinsel çalışmalardır” der. O dönemin bakış açısının hala 22. Yüzyılda kitapların dışında da devam ediyor olması ne kadar acı ve düşündürücü.
Volga; Lou Andreas-Salomé’nin 1902 yılında yayımlanan ve Eşikte: Yeniyetme Kızların İç Dünyasından Beş Öykü başlığı altında topladığı öykülerden biridir. Kozasından çıkıp dış dünyayla ve daha önce hiç hissetmediği duygularla tanışan masum Lyubov’un yüreklerimizi ısıtan öyküsü, yazıldığı dönemin ruhunu yansıtsa da büyüsünden hiçbir şey yitirmemiştir [13].
Lyubov Vasilyevna’ nın, Volga nehrinde küçük bir yolcu vapuru yaptığı yolculuğu esnasında yaşadığı duyguları ve çevresindeki erkeklerin duygu ve anlam arayışlarını bir kez daha bu kitabında okumaktayız.
Lou Andreas Salomé, döneminin ileri seviyesinde düşünce yapısına sahip, sürekli sorgulayan, özgür ve bağımsız olarak yaşamıştır. Düşüncelerini, çalışmalarına da kitaplarına da yansıtmıştır. Çalışmalarında toplumsal yargıların önüne geçerek cinselliği, narsisizmi ele almış ve birçok kişiye de ilham vermiştir. Aşk’ı, Yaşamı sürekli sorgulayan Lou Erotik eserinde aşkın bir erkeğe veya kadına yönelik olmadığını tezini savunmaktaydı [14]. Bilim, sanat konularında da çalışmaları olan Salomé ‘un felsefe ve düşünsel alanda yaptığı ve ortaya koyduğu çalışmaları ile anılmayı hak ederken; İlişkilerinin sonucunda olumsuzlukların kaynağı olarak anılması salt haksızlıktır. Her dönemde olduğu üzere başarılı bir kadının güçlü bir erkeğin arkasında anlatılması kadının başarılarının gölgelenmesine sebebiyet vermektedir. Nietzsche büyük bir filozof, Freud da psikanalizin lideri olabilir ancak Lou Andreas Salomé bu iki alanda birlikte çalışmış dünyanın ilk Kadın Psikanalisti olduğu unutulmamalıdır. Salomé tüm çalışmalarını kimsenin gölgesinde kalmadan yürütmüş olup, Nietzsche, Freud ve adını saymadığımız birçok insana ilham kaynağı olmuş döneminin güçlü kadın karakteridir. O yüzden Lou Andreas Salomé dendiğinde güçlü kimliği, yapıtları ve düşünceleri ile ön plana gelmesi gerekmektedir.
Lou hiçbir zaman kendini ispatlamaya çalışmamıştır. Özgür, Doğal ve yaşamın anlamını arayarak yaşamayı tercih etmiştir. 5 Şubat 1937 yılında Almanya da ebedi yolculuğuna çıkarken şu sözleri ile Lou’nun özgür kişiliğini çok güzel anlatmaktadır. “Düşüncelerimi serbest bıraksam, aklım kimseyi bulmaz . Tüm olup bitenden sonra en iyisi ölmek “.
[1] [4] Vikipedi, özgür ansiklopedi ;https://tr.wikipedia.org/wiki/Lou_Andreas-Salom%C3%A9
[2] [8] https://www.salom.com.tr/arsiv/koseyazisi/111459/lou-salomu-ve-bir-kirik-kalp-trajedisi
[3] www.martidergisi.com/friedrich-nietzscheden-salomeye-mektup/
[5][6][7] onedio.com/haber/nietzsche-freud-ve-rilke-yi-bastan-cikararak-citayi-tarihin-en-tepesine-cakan-kadin-lou-andreas-salome-818023
[9] https://listelist.com/lou-andreas-salome/
[10] [14]youtube : Şeriban Toptaş
[11,12,13] İş bankası yayınları