
414. Bülten’den
Denetimsizlik ve İhmal; Kartalkaya Yangını Bolu Kartalkaya kayak merkezindeki Grand Otel’de çıkan yangında 78 kişi hayatını kaybetti. Bu büyük felaket Türkiye’de yangın güvenliği kontrol ve […]
MMO İzmir Şube Dayanışma Gönüllüleri
Denetimsizlik ve İhmal; Kartalkaya Yangını Bolu Kartalkaya kayak merkezindeki Grand Otel’de çıkan yangında 78 kişi hayatını kaybetti. Bu büyük felaket Türkiye’de yangın güvenliği kontrol ve […]
Amaç ve yöntem: Üyelerimiz arasında 2024 yılı içerisindeki maaş dağılımını incelemek ve 2025 maaş bekletilerini gözlemlemek amacıyla 10 sorudan oluşan bir anket, internet ortamında paylaşılarak […]
1 GİRİŞ Kullanım amaçları ve şartları, genel risk içerikleri, yangın sırasında çalışanların ve konukların yapacakları işler ve yaşam güvenliği önlemleri göz önüne alındığında, eğlence merkezleri, […]
Günümüzde büyük olmanın anlamı önce bilgi sahibi olmak, sonra bilgiyi kullanmayı bilmek, sonuncusu da bilgiyi zamanında kullanmak demek olmalı. Günümüz dünyası büyüklük merceği ile incelenirse, […]
Osmaniye’deki Esenevler, Adnan Menderes ve Rahime Hatun mahallelerinde büyük hasar var. 700’ün üzerinde kayıp, 250’den fazla yıkılmış bina ve devam eden enkaz kaldırma işlemleriyle karşı karşıyayız. Enkaz alanlarında önceki yıkılmış binalara dair hiçbir iz kalmamış, her şey temizlenmiş ve düzlenmiş. Kontrollü yıkım işlemleri de başlamış. Adnan Menderes Mahallesi’nde devasa bir çadır alanı kurulmuş. Yağmur yağıyor ama şu an için su basmış bir yer görünmüyor. Esenevler Mahallesi’nde, Hasan Çenet Caddesi boyunca sağlı sollu yıkılmış binalar dikkat çekiyor. Çadırlar sadece büyük alanlarda değil, parklarda, okullarda ve pazar yerlerinde de kurulmuş.
İskenderun’da, şehir merkezinin dışında hemen hemen her mahallede hasar var. 3.000’in üzerinde can kaybı ve 400’ün üzerinde tamamen yıkılmış bina bulunuyor. Az hasarlı binalarda yaşayan insanlar evlerine girmeye cesaret edemedikleri için çoğunlukla çadır alanlarında veya kendi çadırlarında kalıyorlar. Enkaz kaldırma işlemleri hızla devam etmiş; birçok bina boşaltılmış. Bazı binalar ise, yıkılanlardan sonra zamanla kendi kendine yıkılmaya başlamış. Bu boşalmış binalar, alışık olduğumuz sokağın ötesinde daha korkunç bir görüntü sergiliyor.
Çadırkentler ve konteyner kentler kurulmuş. Ancak şartlar arasında büyük farklar var. Bazı çadırkentlerde yaşam koşulları oldukça iyi, fakat yağmur sonrasında bazı çadırlar su altında kalmış, her şey çamur içinde. Yıkım sonrası yaşam, hala devam etmekte. Bazı iş yerleri ve sosyal alanlar, depremden etkilenmeyen dükkanlar ve marketler açılmaya devam ediyor. Ancak zor zamanlar, yardımların düzgün bir şekilde dağıtılmaması gibi sorunları da beraberinde getiriyor. Bir çadır alanındaki gönüllülerin çadırları, yağmur bahanesiyle sökülüp, alan başka amaçlarla kullanılmaya başlanmış. Deprem sonrası sosyal dayanışma hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle sürüyor.
Enkaz kaldırma ve yardım sürecinde şahit olunan bir olay ise oldukça düşündürücü. Samandağ’ın çevre köylerinden bir kadının, kendi bahçesinde kurduğu ofiste yardım dağıtması, yerel halkın kendi dayanışmalarını sürdürme azmini gösteriyor. Aynı zamanda, bir kadının ihtiyacı olan iç giyim ürününün AFAD görevlileri tarafından verilmesiyle ilgili yaşanan olumsuz tavır, yardımın bazen doğru şekilde dağıtılmadığını ve bürokratik bir soğuklukla karşılandığını gözler önüne seriyor. Türkiye’nin dört bir yanından gelen yardım, maalesef zaman zaman yanlış ellerde sıkışıp kalabiliyor.
Antakya ise, bu yıkımın en yüksek olduğu yerlerden biri. Depremin dördüncü gününde, Antalya’dan geçerken çevreyolda depreme yakalanmıştık. Bir köprüde durduğumuzda, araçların yolu kapatması ve sürekli geçiş yapan ambulanslar, cenaze araçları, askeri ve polis araçları, geride bıraktığı korku ve yıkımı hissettirdi. Antakya’dan geçerken aracın içine giren rüzgar, bir ölüm kokusu taşıyordu. O an, çevredeki yıkım ve kayıpların ağırlığı altında gözlerim doldu.
Antakya ve çevresindeki yıkım, neredeyse hiç müdahale edilmemiş binalarla dolu. Şehir, enkazların arasında hayatta kalmaya çalışan insanlar ve dağınık yaşam alanlarıyla adeta hayalet bir kent haline gelmiş. Samandağ’da, yerelden gelen bir kadının dayanışma ruhu ise, bu yıkımın ortasında hala insani bağların ve geleneğin yaşatılabileceğini gösteriyor.
Son olarak, Arsuz’da geçirdiğimiz kısa bir zaman diliminde, çarşısının mavi-beyaz boyalı evleri ve sokaklarına bakarak, buranın sakinliğine rağmen geride kalmış hoş görüntüler, insanı eski huzuru hatırlatıyor. Ancak ne yazık ki, bu huzurun hiçbiri, yaşananların travmasını gölgeleyemiyor.
Türkiye’nin güneyi, büyük bir felaketle sarsıldı. Depremin yarattığı korku, kayıplar ve sonrasında devam eden yıkım, insanın yüreğini derinden etkiliyor. Fakat bunun içinde, hala umut, dayanışma ve yaşama azmi var.