Bizi Soyanlar Yoksul ve Göçmen Değil, Buralı ve Zengin!
Ken Loach, 60 yıllık sinema yolculuğunu geçen yıl gösterime giren The Old Oak filmi ile sonlandırdığını duyurdu. Pek çok insanın sinemayı sevmesini sağlamış olan ve […]
Ken Loach, 60 yıllık sinema yolculuğunu geçen yıl gösterime giren The Old Oak filmi ile sonlandırdığını duyurdu. Pek çok insanın sinemayı sevmesini sağlamış olan ve […]
İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrası oluşan düzen geride kalırken, emperyalist hegemonya “Yeni Savaş Düzeni” üzerine kuruluyor. Yeniden yıkma ve yeniden kurma eyleminin iç içe geçtiği […]
İSG İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Eğitimlerinden ; TBTs Eğitimi İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSG) sistemlerinde personel eğitimi, kritik bir süreçtir ve asla ihmal […]
Yazı Dizisi: Sessiz Tarih: Küçük Dev Kadınlar Bir insanın kaç tane babası olur dersiniz? Biraz psikanalitik kuram veya feminizm hakkında bilgi sahibiyseniz, bir diye yanıtlayacağınızı […]
Türkiye, 2024 yılını ekonomik ve siyasi açıdan yoksunluk ve kaygı içinde geçirdi. Yüksek enflasyon, alım gücündeki keskin düşüş, artan işsizlik oranları, siyasi baskı ortamı ve daralan özgürlük çemberi toplumun geniş kesimlerini etkileyerek umutları derin bir kırılma noktasına getirdi. Bu zorluklar, salt ekonomik göstergelerle değil bireylerin günlük yaşam pratikleri, geleceğe yönelik beklentisizlik, düşük yapabilirlikler, korku iklimi ve adalet yokluğu ile kendini gösterdi. Yıl boyunca resmi enflasyon oranlarının yüzde 50’nin üzerinde seyretmesi, gıda, enerji ve temel ihtiyaç kalemlerinde fiyatların kontrolsüz bir şekilde artmasına yol açtı. Gerçek enflasyon oranının ise çok daha yüksek olduğu, vatandaşların temel ihtiyaç alışverişlerinde yaşadığı derin kriz ve yoksullaşma ile açığa çıktı. Asgari ücretin açlık sınırı altında olması yoksulluğun salt işsizlerin değil çalışan kesimin de temel sorunu haline gelmesine neden oldu. Emekliler ise sabit gelirleriyle enflasyon karşısında hızla fakirleşen en kırılgan gruplardan biriydi. Emekli maaşlarının yetersizliği temel ihtiyaçlarını karşılamayı zorlaştırırken, yıllarca çalışmış bireylerin yaşlılık dönemlerinde onurlu bir yaşam sürme hakkını ellerinden almış oldu.
2024 yılında bireylerin gündelik yaşamları, ekonomik sıkıntıların ve siyasi baskıların birleşimiyle adeta bir mücadele alanına dönüştü. Gençler, eğitimde ve istihdamda yaşanan krizler nedeniyle ülke içinde bir gelecek göremez hale geldi. Beyin göçü artarken, yurtdışına gitme hayali artık yalnızca akademisyenler ve uzmanlar için değil, sıradan bireyler için de bir çıkış yolu olarak görülmeye başlandı. Bu durum, ülkenin ekonomik ve entelektüel sermayesini kaybetmesine yol açarken, geride kalanlar için umutları daha da azalttı. Kadınlar, hem ekonomik hem de toplumsal baskılarla en çok mücadele eden kesimlerden biri oldu. 2024 yılı kadın hareketi açısından, dayanışmanın büyütüldüğü ve mücadelenin yılmadan sürdürüldüğü bir yıl oldu. Kadın istihdamındaki düşüş ve şiddet olaylarındaki artış, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirirken, ülke yönetiminin kadın ve çocuklar üzerinden yürüttüğü politikalar kadınların kamusal ve ekonomik alanda söz sahibi olmalarının önünde büyük bir bariyer oluşturdu.
Yeni yıl her zaman büyük umutlar ile beklenir. Ancak son yıllarda umut yerini derin bir kaygıya bıraktı. 2025 yılı için açıklanan asgari ücret, toplumun geniş kesimlerinde beklentilerin çok altında kaldı. Yeni belirlenen rakam, ekonomik zorluklarla mücadele eden milyonlarca çalışanın geçim sıkıntısını hafifletmekten uzak olduğu gibi yalnızca temel ihtiyaçları karşılamayı değil, bireylerin insanca bir yaşam sürmesini de imkânsız kılacak seviyededir. Gelir adaletsizliğinin daha da derinleşmesi, orta sınıfın hızla yoksullaşması, işçilerin emeklerinin karşılığını alamaması ve genç nüfusun geleceğe dair umutlarını yitirmesi, ümitsiz bir ekonomik tablo çizmektedir. Bu durum toplumsal huzursuzluğun süreceğinin de habercisi niteliğindedir. Çalışan yoksulluğu, bireylerin yalnızca bugünkü yaşam koşullarını değil, geleceğe dair beklentilerini de yok edecek seviyededir. Enflasyonun etkisini hissettirdiği, gıda, kira ve enerji maliyetlerinin her geçen gün arttığı bir ülkede, asgari ücretle yaşam mücadelesi veren bireyler için bu rakam, ekonomik krizle baş etmenin değil, krizin sürekliliğinin de göstergesidir. Çalışan kesimler, kazançlarının büyük bir kısmını yalnızca barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlara ayırmak zorunda kalırken, eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hayat gibi alanlardan tamamen dışlanmakta ve bu durum, bireylerin yalnızca ekonomik değil, zihinsel ve ruhsal refahını da tehdit etmektedir.
2024 yılında, Türk Dil Kurumu (TDK) ve Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) iş birliğiyle düzenlenen halk oylamasında, yaklaşık 1 milyon kişinin katılımıyla “kalabalık yalnızlık” kavramı yılın kelimesi olarak seçilmiştir. “Kalabalık yalnızlık” bireyin çevresinde sayısız insan olmasına rağmen, derin bir yalnızlık hissi yaşadığı durumu ifade eden çağdaş bir kavramdır. 2024 yılında dünyanın birçok yerinde yılın kavramı olarak seçilmesi, toplumların sosyokültürel dinamiklerini ve bireysel ilişkilerde yaşanan dönüşümü anlamak açısından önemli bir işarettir. Oxford İngilizce Sözlüğü (OED) ise “beyin çürümesi” anlamına gelen “brain rot” ifadesini yılın kelimesi olarak seçmiştir. Beyin çürümesi, özellikle dijital çağda bireylerin anlam arayışlarını çarpıtan ve onları yüzeyselliğe hapseden bir süreçtir. Türkiye’de bu kavram, yalnızca sosyal medyada yayılan kalitesiz içeriklerle değil, aynı zamanda otoriter yönetimlerin bireyler üzerinde kurduğu zihinsel baskıyla da kendini göstermektedir. Kalabalık yalnızlık, bireylerin direniş ve dayanışma güçlerini zayıflatırken, beyin çürümesi, bireylerin gerçekleri sorgulama yetisini köreltir ve iktidarın otoritesinin pekiştirildiği bir döngüyü destekler.
Bu iki kavram Türkiye’de ekonomik kriz, otoriter yönetim anlayışı ve toplumun ruh halini anlamak için önemli ipuçları sunmaktadır. 2024 yılı, Türkiye için yalnızca ekonomik verilerin değil, toplumsal ve bireysel yaşamların da derinden sarsıldığı bir yıl olarak kayıtlara geçerken, halkın büyük bir kesimi için yalnızca maddi sıkıntılarla değil, aynı zamanda manevi ve zihinsel yüklerle de mücadele etmek anlamına geldi. Ekonomik krizle birlikte bireylerin toplumsal dayanışma bağları zayıfladı. İnsanlar, her gün artan enflasyon, eriyen maaşlar ve temel ihtiyaçlarını karşılayamamanın verdiği çaresizlikle baş etmeye çalışırken, kalabalıklar içinde yalnızlaşmaya başladı. Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik eşitsizlik, sadece gelir uçurumunu arttırmakla kalmadı, bireylerin etik anlayışını da zedeledi ve empati duygularını zayıflattı.
Her ne kadar 2024 yılı, ekonomik zorluklar ve siyasi baskılarla toplumumuzda derin yaralar açmış olsa da, 2025 yılına dair umudu korumak ve dayanışmayı büyütmek mücadelesinden vazgeçmemeliyiz. Kalabalık yalnızlığın içinden gerçek bağlar kurarak çıkabiliriz; birbirimizin sesini duyup, ortak dertlerimizle dayanışma içinde hareket edebiliriz. Beyin çürümesine karşı eleştirel düşünceyi, nitelikli bilgiyi ve yaratıcılığı yeniden yükseltebiliriz. Yeni yıl, değişimin kapısını aralamak için bir fırsat olsun; adil, özgür ve dayanışma dolu bir geleceği birlikte inşa edelim. Unutmayalım ki, karanlık zamanların en güçlü karşılığı, umudu ve mücadele azmini diri tutmaktır.
2025 yılında barışın, sevginin, dayanışmanın ve direngen mücadelenin yeşermesi dileğiyle yeni yılınızı kutlarız.
MMO İzmir Şube 32. Dönem Yönetim Kurulu