412. Bülten’den
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele eden Mirabal kardeşlerin anısını yaşatmak için uluslararası […]
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele eden Mirabal kardeşlerin anısını yaşatmak için uluslararası […]
Yoksulluğa ve sefalete mahkum edilen milyonlarca insanın artık barınma ve temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı bir ülkeye döndük. Tüm bu yoksulluğun içerisinde çocuklarının tahsil kazanması için […]
Ergonomi, insanın fiziksel, psikolojik ve sosyal özelliklerini dikkate alarak iş sistemlerini, ürünleri ve çalışma ortamlarını tasarlamayı amaçlayan disiplinler arası bir bilim dalıdır. Kelime kökeni Yunanca […]
Son 22 yıldır uygulanan Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına çeken cahilleştirme ve baskı politikaları sonucunda Avrupa’ya yönelen nitelikli beyaz yaka iş gücü göçü, özellikle mühendisler ve beyaz […]
İktidar, toplumsal yapıları ve bireyleri şekillendiren, özellikle kadın bedeni üzerinde kurduğu baskı ile kurumsallaşmış bir yapıdır. Her alanda karşımıza çıkan iktidar, toplumsal cinsiyet alanında da ataerkil bir ortam içinde varlığını sürdürür. Yaratılan bu eril egemen iktidarın hedefinde baskılanan, sömürülen, yok edilen kadın varlığının tanımı bu nedenle önemlidir.
İnsanlık tarihinde sömürgecilik, cinsiyetçiliğin ve iktidarcılığın iç içe inşasıyla ve bu temelde kadının köleleştirilmesiyle başlar. Sömürgecilik bu anlamda ilk olarak, cinsiyetçilik ve iktidarcılık temelinde kadın bedeni üzerinde inşa edilmiştir.
Bir irade olarak hedef alınan kadını sadece bedeni üzerinden fiziki olarak yenilgiye uğratmak, baskılamak yetmez. Onu, ev içi düzene çekmek, sistem içileştirmek hatta gönüllü uygulayanı ve uysal sürdürücüsü haline getirmek kadının tarihsel sömürgeleştirilme politikaları içinde en kurnazca ve en sonuç alıcı boyutunu ifade etmektedir. Kadını sistem içileştirmek onu teslim almaktır, ona boyun eğdirmektir. Onun iradesine, kendisi hakkındaki söz ve karar verme gücüne, kadının maddi ve manevi yaratımlarına el konulmasıdır. Sömürgecilik de bu değil midir?
Cinsiyete dayalı iş bölümü, erkeğin dışarıdaki işleri yapıp hane için değer, devamlılık sağlayabilmesi ve kadının da erkeği ertesi güne hazırlaması gerektiği ideolojisiyle sabitlenir ve bunun kadın ve erkeğin doğasına uygun olduğunu dayatır. Ekonomik ve sosyal güvencelerinden mahrum olan kadınlar, şiddete karşı daha savunmasız hale gelir. “Özel olan politiktir” sözü, kadınların ev içinde karşılıksız harcadıkları bu emeğin doğal değil toplumsal ve politik olduğuna işaret etmektedir.
Son yüzyılda dünyanın birçok bölgesinde ivme kazanan kadın mücadeleleri, feminist sesleri daha da güçlendirerek sınırları aşan bir dayanışma ağı ve ortak mücadele zemininin imkânlarını oluşturdu. Bu yüzyılın kadın hareketleri, artan otoriterliğe karşı dirençleriyle toplumsal muhalefete de öncülük ediyor. “Jin, jiyan, azadî” (Kadın, yaşam, özgürlük) sloganı, tarihsel olarak, Kürt kadınlarının yaşadıkları coğrafyada hem etnik hem de cinsiyet temelli baskılara karşı direnişlerinin kökenini yansıtarak onu bir sloganın ötesine taşıdı. Sadece Kürt kadınlarının değil, aynı zamanda tüm dünya kadınlarının mücadelesinin ortak ruhunu, feminist belleğini taşıyan güçlü bir araç haline geldi ve dünyadaki feminist hareketler tarafından da benimsendi. Özellikle Orta Doğu’da, kadın hakları mücadelesinin ruhunu yansıtan bir sembol haline geldi.
16 Eylül 2022’de 22 yaşındaki Mahsa Jina Amini’nin ahlak polisi tarafından ‘uygun bir başörtüsü’ takmadığı gerekçesiyle öldürülmesine tepki olarak İran genelinde patlayan[GT1] protestolarla sloganın kazandığı uluslararası boyut giderek arttı. Tahran’daki kadınların direniş ve özgürlük mücadeleleri, dünya genelindeki feminist hareketlere ilham vermekte ve onları güçlendirmektedir.
Geçtiğimiz aylarda Hindistan’da genç bir kadın, doktorun tecavüzüne uğradıktan sonra katledilmesinin ardından on binlerce kadın “Jin, jiyan, azadî” pankartı taşıyarak eyleme geçti.
Dünyanın her yerine yayılan kadın mücadelesinin ortak ruhunu yansıtan bu slogan, kadınların kolektif gücünün, patriarkal sistemin dayattığı sınırları aşarak özgürlüğe doğru atılmış güçlü bir adımıdır. Kadın özgürlük mücadelesi açısından da politik bir dönüşüm dinamiğidir. Afganistan’da Taliban’ın şiddetine maruz kalan kadınlar, İsrail Hamas savaşında katledilen kadınlar, özgürlüğe ruhunu adayan İranlı kadınlar, toplu taciz, tecavüz vakalarının arttığı Hindistan’daki kadınlar, Türkiye’de yaşam mücadelesi veren kadınlar, savaş politikalarıyla yok sayılan, yok edilen Kürt ve göçmen kadınlar, LGBTİQ+ lar, aynı zihniyetin, eril egemen dünya rejiminin, şiddet cenderesinden geçirilmektedirler.[GT2] Tüm bu saldırı politikalarına karşı kadın mücadelesi büyümeye devam ediyor. Yasaklara ve terörize edilmesine rağmen “Jin jiyan azadî” sesleri hep bir ağızdan yükseliyor!
Kadınların mücadelelerinin ortak ve dayanışma temelli olması gerektiğini, küresel çapta birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz olduğunu bir kez daha görüyoruz. İran’daki, Afganistan’daki, Hindistan’daki, Türkiye’deki kadınlar, dünyanın her yerinde olan göçmen kadınlar, LGBTİQ+’lar; biz birlikte daha güçlüyüz! Birbirimize destek olduğumuzda hiçbir baskının, hiçbir zulmün bizi durduramayacağını ve erkek egemen düzenin bariyerlerini aştığımızı pratiklerimizle ve mücadelelerimizle görüyoruz. Bu yüzden, dünyanın neresinde olursa olsun, eril sömürgeci zihniyetin baskılamaya çalıştığı bizlerin, birbirimize ilham vererek, deneyimlerimizi paylaşarak kesişimsel mücadele hattı oluşturan bir gelecek inşa etmek zorundayız.
*Jin, Jiyan, Azadi: Kadın, Yaşam, Özgürlük
(Budd, J. W. (2011). Çalışma Düşüncesi (F. Man, Çev.). İstanbul: Ayrıntı.)
Kohan, M. A. (2022). Politics of the body in the ‘woman, life, freedom’ movement in Iran: A commentary. Psychotherapy and Politics International