
Bizi Soyanlar Yoksul ve Göçmen Değil, Buralı ve Zengin!
Ken Loach, 60 yıllık sinema yolculuğunu geçen yıl gösterime giren The Old Oak filmi ile sonlandırdığını duyurdu. Pek çok insanın sinemayı sevmesini sağlamış olan ve […]
Ken Loach, 60 yıllık sinema yolculuğunu geçen yıl gösterime giren The Old Oak filmi ile sonlandırdığını duyurdu. Pek çok insanın sinemayı sevmesini sağlamış olan ve […]
İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrası oluşan düzen geride kalırken, emperyalist hegemonya “Yeni Savaş Düzeni” üzerine kuruluyor. Yeniden yıkma ve yeniden kurma eyleminin iç içe geçtiği […]
İSG İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Eğitimlerinden ; TBTs Eğitimi İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSG) sistemlerinde personel eğitimi, kritik bir süreçtir ve asla ihmal […]
Yazı Dizisi: Sessiz Tarih: Küçük Dev Kadınlar Bir insanın kaç tane babası olur dersiniz? Biraz psikanalitik kuram veya feminizm hakkında bilgi sahibiyseniz, bir diye yanıtlayacağınızı […]
Bulut, her pazar yaptığı gibi yine barınağa gitmişti. Hayvanları çok seviyordu ama artık sokaklarda herhangi biriyle karşılaşmak mümkün değildi. Hayvan barınağı, renksiz şehrindeki tek neşe kaynağıydı. Yoğun hayatında yüzünün gülmesi için pazar gününü beklemek zorundaydı. Bugün de yanına bir sürü sosis almıştı. Hayvanlar sosisi havada kapmak için birbiriyle yarışıyordu, bir tanesi hariç. O sadece hücrenin bir köşesine sinmiş, umutsuzluk içinde oturuyor ve merakla Bulut’u izliyordu. Diğerlerinin aksine gözleri öfkeyle parlıyordu. “Neredeyim ben, buraya ait değilim, n’olur yardım et!” der gibi bakıyordu. Bulut rahatsız olup oradan uzaklaştı, ne hissedeceğini bilemiyordu, hayvanları çok sevmesine rağmen şimdiye dek hiç böyle bir yakınlık hissetmemişti, bir an o hayvanın yerinde kendisinin olduğunu hissetmişti. Bu zihin ve duygu karmaşası içinde barınaktan çıkarken ayağı bir şeye çarptı. Bakışlarını aşağı indirdiğinde eski bir not defteri gördü. Kapağında çirkin bir el yazısıyla “İNSAN MEDENİYETİ SONA ERDİ, TANRI BİZE ACISIN, YARDIM GEREK” yazılıydı. İnsan “medeniyeti” sona mı erdi? Daha çok şaşıran Bulut, ilgisini çeken garip defteri çantasına atıp aceleyle evine gitti. Biraz soluklandıktan sonra gözlüğünü taktı ve defterin ilk sayfasını çevirdi.
“Ben Muhsin Uzanır, insanlık tarihinde zaman makinesini bulan ilk insanım.” Bulut ilk cümleyi okuduktan sonra bir kahkaha attı, belli ki biri kendisiyle dalga geçiyordu ama merakına yenik düşerek okumaya devam etti. “Maalesef ilk yolculuğumdan sonra cihazın kuantum flaks kapasitörü tersine polarize olup yandı ve bu cehennemde kısılıp kaldım. Kendimi kurtarmaktan çoktan vazgeçtim, bu notları korku içinde ve zorlukla yazıyorum. Bir gün birinin yazdıklarıma inanıp geçmişte kalan geleceğimizi kurtarmaya çalışmasına umutsuzca tutunuyorum. İki milyon yıl geleceğe gitmek kötü bir tercihti. İnsanların çağı sona ermiş. Buradaki insanlar çok güzel, çok doğal ve çok geri zekalı. Geri zekalı derken ciddiyim, hayvandan farksızlar. Konuşmayı geçtim düşünme becerisine bile sahip olmayan, sadece içgüdüleriyle hareket eden hayvanlara dönüşmüşler. Sürüler halinde hareket ediyorlar, iletişim kurmaya çalışırken neredeyse beni parçalıyorlardı. Gezegene hakim ırk artık insanlar değil. Makinemin icadından ve seyahatimden önce de insanların zekası durgundu, artık kimse kitap okumuyordu, kağıt oyunu oynayan bile yoktu. Tahminlerime göre biz bu sahte gelişmişlik içindeyken hayvanların beyinleri süratle gelişmiş. Geceleri gizlice kendi aralarında konuşmaya bile başlamışlar. Yeterli gelişim ve örgütlenmeyi sağladıktan sonra ise yaptıkları ilk şey boyundurluğumuzu reddetmek olmuştur. Sayıları bizim çok üstümüzde olan hayvanlar için bu zor olmamıştır. Şimdi üstünden o kadar zaman geçmiş ki insanlığa dair tüm izler, tüm bilgiler silinmiş. Onlar için başından beri hayvanlar biziz. Üzerimizde deneyler yapıyorlar, eğlenmek için sirklerde kırbaçlıyorlar, evlerinde besleyip döverek eğitiyorlar, zorla içimizden rahmimizi söküp testislerimizi kesiyorlar, iyi görünenlerimizi çoğaltmak için birbirimize tecavüz ettiriyorlar, pislik içinde dar ve kalabalık hücrelere kapatıp bununla bir lütufmuş gibi övünüyorlar, eğer “sahiplenilmemiş” olanlarımızı görürlerse öldürüyorlar. Bu dünyada artık yaşam alanımız, yaşam hakkımız yok. Ben de o hücrelerden birindeyim ve zamanım kısıtlı. Sahiplenilmezsem öldürülmeme günler kaldı. Hayvanların diliyle yazdığım bu veda mektubumu yok olan insanlığa adıyorum.”
Bulut defteri kapattı. Gözlüğünü çıkarıp masaya koydu ve derin bir nefes aldı. “İlginç bir hikaye…” dedi, “Ah şu hayvan taparlar, bakış açılarını anlamak güç.”
Sağ arka bacağını kaldırıp bembeyaz tüylerle dolu ensesini kaşıdı, ıslak burnunu yaladı ve pijamalarını giymek için yatak odasına yürüdü.
http://themiloarts.blogspot.com