
418. Bülten’den
19 Mayıs ve Cumhuriyet; Bir Direniş Mirası Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değil, son derece açık anlamıyla halkın iradesini gasp eden her güce karşı etik […]
19 Mayıs ve Cumhuriyet; Bir Direniş Mirası Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değil, son derece açık anlamıyla halkın iradesini gasp eden her güce karşı etik […]
23 Nisan’ın Mirası ve Bugünün Tablosu Türkiye, 23 Nisan 1920’de halk egemenliğinin ilanı ile çocuklarına ve gençlerine özgür bir gelecek vaat etti. Mustafa Kemal Atatürk, […]
EŞİK AŞILDI: SÖZ HALKTA, İNİSİYATİF SOKAKTA İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali, ardından gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayan süreç, Türkiye siyasetinde uzun zamandır görülmeyen […]
İktidar Hesapları; Baskı ve Korku, Siyah ve Beyaz Türkiye, uzun yıllardır toplumsal kutuplaşmanın derinleştirildiği, siyasal manipülasyonların sıradan hale geldiği, iktidarın gücünü artırmak için stratejik hamlelerle […]
İzmir’in Karaburun ilçesinde her yıl düzenlenen ve entelektüel açıdan büyük ilgi gören Karaburun Bilim Kongresi, bu yıl 18. Kez izleyicilerle buluştu. 31 Ağustos-3 Eylül 2024 tarihinde yapılan kongrenin ana teması, tarihte derin izler bırakan ve günümüzde de etki alanı giderek genişleyen “Faşizm” oldu. Kongre, birçok akademisyen, araştırmacı ve aktivisti bir araya getirerek faşizmin kökenleri, güncel yansımaları ve bu ideolojinin toplumlar üzerindeki etkilerinin çeşitli yönlerini tartışmaya açtı.
Kongrede sunulan bildiriler, faşizmin tarihsel kökenlerinden, 20. yüzyıldaki yükselişine ve günümüzdeki yıkıcı etkilerinden, çocuk politikası, toplumsal cinsiyet, hayvan özgürlüğü ve yapay zeka gibi bağlamlar üzerinden geniş bir yelpazede ele alındı. Faşizmin devlet ve toplum üzerindeki etkileri ayrıntılı bir şekilde incelenirken faşist rejimlerin toplumsal ve bireysel özgürlükler üzerindeki yıkıcılığı, otoriterleşme süreçleri, ırkçılık ve emperyalist anlayış irdelendi. Akademisyenler, araştırmacılar ve aktivistler, faşizme karşı verilen mücadelenin bugün de ne kadar hayati olduğunu bir kez daha vurgulamış oldu.
Faşizm kavramı, İtalyanca fascismo veya Fransızca fascisme sözcüğünden gelmektedir. İtalyanca sözcük Latince fascis “demet anlamında ve eski Roma’da otorite simgesi olarak taşınan çubuk demetine sarılı balta” sözcüğünden evirilmiştir ve antik Romalılar için mutlak gücün ve iktidarın sembolü olarak kullanılmıştır. Faşizm belirli bir ideolojik içerikten ziyade belirli bir yönetim tarzı, siyasi pratik ve örgütlenme biçimidir. Faşizm içerikten ziyade biçimdir ve bu görüş faşizmin her zaman belirli bir doktrine, ekonomik ya da politik programa bağlı kalmadan, esas olarak otoriter, baskıcı ve şiddet kullanmaya yatkın bir yönetim biçimi olarak ortaya çıktığını ifade eder. Faşist rejimler, iktidarın mutlak bir lidere veya partiye bağlı olduğu, demokratik süreçlerin askıya alındığı bir yönetim biçimini benimser. Toplumun tüm kesimlerini kontrol altında tutmak için baskıcı yöntemler kullanırken şiddeti temel bir araç olarak kullanır. Hem içteki muhalefeti bastırmak için hem de dış tehditlere karşı sert tedbirler almak için militarist bir yaklaşımla, propaganda ve medya manipülasyonu aracılığıyla kitleleri kontrol eder. Gerçekleri çarpıtmak, düşman yaratmak ve halkı bu düşmana karşı birleştirmek, faşist rejimlerin tipik yöntemleridir. Faşizmin, içerikten çok bir biçim olma özelliği tarihte birçok örnekle kanıtlanmıştır. Bu yönetim biçimi farklı tarihsel ve kültürel bağlamlarda farklı içeriklerle, ancak benzer yöntemlerle ortaya çıkar. Örneğin, Mussolini’nin İtalya’sı, Nazi Almanyası, Franco’nun İspanya’sı veya günümüzde ülkemiz de dahil olmak üzere yaşanan otoriter rejimler, ideolojik açıdan farklı olsa da faşizmin biçimsel unsurlarını taşımaktadır.
Ülkemizde uzun yıllardır farklı düşünce ve kimliklere karşı uygulanan baskı, otoriter bir yönetim anlayışının katı bir şekilde uygulanması sonucu büyük artış göstermiştir. İfade özgürlüğü, azınlık hakları, farklı kimliklere ve demokratik değerlere yönelik yapılan saldırılar faşizmin içerikten çok bir biçim olduğunun ülkemizdeki göstergesidir. Türkiye’de son yıllarda özellikle muhalefet partilerine, gazetecilere ve aktivistlere yönelik baskılar çok artmıştır. Çok sayıda muhalif siyasetçi, gazeteci ve akademisyen tutuklandı ya da soruşturmalarla karşı karşıya kaldı. Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, belediyelere kayyum atanması, LGBTİ+ bireylere yönelik ayrımcılık ve şiddet, Onur Yürüyüşleri gibi etkinliklerin yasaklanması, LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söylemlerinin artması faşist uygulamalara çarpıcı örneklerdir. Suriyeli ve diğer göçmenlere yönelik artan nefret söylemleri ve saldırılar, Türkiye’de yükselen yabancı düşmanlığına işaret etmektedir.
Ülkemizde kadına yönelik şiddetin yaygınlığı ve faillerin çoğunlukla cezasız kalması, feministler tarafından devletin cinsiyetçi politikalarının bir yansıması olarak görülmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, kadınlara yönelik şiddeti engelleme çabalarına yönelik ciddi bir geri adım olarak değerlendirilir. Kadın hakları savunucusu dernekler ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskılar ve faaliyetlerinin engellenmesi, kadınların örgütlenme ve mücadele etme haklarına yönelik bir saldırı olarak görülürken faşizmin biçimsel yönünün de ipucunu verir. Medyada ve siyasette kadınlara yönelik cinsiyetçi söylemler, kadınların kamusal alandaki varlığını azaltma ve toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirme amacı taşıdığı için faşist bir pratik olarak ele alınır. Kadınları ikinci plana iten ve onları toplumsal rollerle sınırlayan söylemler de aynı kategoride değerlendirilir.
Özetle faşist uygulamalar, ifade özgürlüğüne, demokratik katılıma, eşitlikçi bir toplum yaratma pratiğine, toplumsal cinsiyet eşitliğinin teşkil edilmesine ve farklı kimliklerin insana yakışır bir yaşam sürmesine yönelik saldırılar olarak görülmelidir. Faşizme karşı uyanık olmak, belirli bir ideolojik içerik aramaktan çok hangi yönetim biçimlerinin otoriter, baskıcı ve totaliter nitelikler taşıdığına odaklanmamız gerektiğidir. Bu nedenle, faşizmi tanımak ve ona karşı mücadele etmek için, onun biçimsel özelliklerini anlamak kritik öneme sahiptir.