
413. Bülten’den
2024 Yılı Türkiye İçin Zorlu Bir Yıl Oldu Türkiye, 2024 yılını ekonomik ve siyasi açıdan yoksunluk ve kaygı içinde geçirdi. Yüksek enflasyon, alım gücündeki keskin […]
2024 Yılı Türkiye İçin Zorlu Bir Yıl Oldu Türkiye, 2024 yılını ekonomik ve siyasi açıdan yoksunluk ve kaygı içinde geçirdi. Yüksek enflasyon, alım gücündeki keskin […]
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele eden Mirabal kardeşlerin anısını yaşatmak için uluslararası […]
TERÖR KORKUSU VE İKTİDARIN GÜÇ KONSOLİDASYONU Ankara’da Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) tesislerine yönelik terör eylemini lanetliyoruz. Çok sayıda üyemizin, meslektaşımızın da çalıştığı […]
GİZLENEN DEHŞET; NARİN VAKASI “İnsanlar şiddet ve hırsla şekillenmiş, kibirli bir türdür. Yasadıkları gezegeni, şu an için erişimleri olan yegâne gezegeni yıkımın eşiğine getirdiler. Ayrımlarla, […]
Günümüz toplumunda kadınlar, geleneksel rollerin dayatmalarına karşı durarak, ekonomik ve sosyal yaşamda daha güçlü ve etkin bir şekilde yer alma çabası içindeler. Ancak, çalışan ve ev ekonomisine katkı sağlayan kadınlar, evde kendilerine dayatılan geleneksel rollere itiraz ettiklerinde ya da kamusal yaşamda farklı şiddet türleriyle karşılaştıklarında gösterdikleri direnç, ataerkil anlayışın güç aldığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği olgusunu sarsıyor ve bu durum bir gerilim olarak toplumsal yapıya yansıyor. Bu gerilim, kadınların kendi yaşamları hakkında karar verme, boşanma ya da şiddete boyun eğmeme taleplerine yönelik artan şiddet olaylarıyla kendini gösteriyor. Kadın cinayetlerinin ve şiddetin politik olduğunun altını çizmek, mücadelenin tüm sistematik mekanizmalara karşı yürütülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyor.
Kadınlara yönelik şiddetin artmasının ardındaki nedenlerden biri, devlet kurumları ve iktidarın eril tahakkümü sürdürme yönündeki söylemleridir. Kazanılmış haklara yönelik saldırılar, kadınları daha da savunmasız bırakıyor ve bu durum şiddetin artmasına neden oluyor. Kadın katilleri, iktidarın kadın aleyhine yarattığı toplumsal iklimden cesaret alıyorlar. Bu nedenle, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için sistematik ve kapsamlı bir yaklaşım benimsemek gerekiyor.
Aile, toplumsal yapının temel taşlarından biri olarak hem üretim ve yeniden üretimin örgütlenmesinin merkezinde yer alır, hem de insanlar arasındaki yakınlık bağlarının ve desteğin odağıdır. Ancak, aile aynı zamanda emeğe el koymanın ve ataerkil yapının sürdürülebilirliğini sağlayan bir yer olarak da işlev görür. Kadınların aile içinde maruz kaldıkları emek sömürüsü ve şiddet, ataerkil aile yapısının sorgulanmasına yol açarken, bu yapının kutsallık haresiyle kuşatılması, eleştirilerin önünü kesmek için bir araç olarak kullanılır.
Güçlü aile, güçlü devlet” söylemi, aileyi toplumsal düzenin temeli olarak kutsarken, bu düzenin sürdürülebilirliğini sağlamak için kadınların haklarının kısıtlanmasını ve ataerkil yapının korunmasını öngörür. Bu söylem, aileyi koruma bahanesiyle kadınların bireysel özgürlüklerinin ve haklarının ihlal edilmesine zemin hazırlar. Kadınların ekonomik, sosyal ve politik alanda güçlenmesi, bu söylemle çelişen bir durum olarak görülür ve bu nedenle engellenmeye çalışılır. Aile içi şiddetin ve emek sömürüsünün normalleştirilmesine yol açan bu anlayış, kadınların aile içindeki rollerine sıkıştırılarak, ekonomik bağımsızlıklarından ve toplumsal eşitlik taleplerinden vazgeçmeye zorlanmasını destekler. Aile içindeki eşitsizliklerin ve şiddetin üzeri örtülürken, bu durumun toplumsal ve politik boyutları görmezden gelinir.
Türkiye’de iktidarın son dönemdeki hamleleri, aile kurumunu İslami kurallara göre yeniden inşa etme çabalarının bir parçası olarak görülüyor. Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesine Yönelik Genelge ve 9. Yargı paketindeki 6284 sayılı kanuna yönelik düzenlemeler, bu çabaların somut örnekleri arasında yer alıyor. Bu düzenlemeler, kadına yönelik şiddeti ve emek sömürüsünü önlemesi gereken mekanizmaların zayıflatılması anlamına geliyor.
Ataerkil aile yapısının korunması ve güçlendirilmesi çabaları, kadınların haklarına ve özgürlüklerine yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. “Güçlü aile, güçlü devlet” söylemi altında yapılmaya çalışılan düzenlemeler, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadın haklarına zarar vermektedir. 9. Yargı Paketi’nde 6284 sayılı Kanun’a yönelik yapılması planlanan değişiklikler arasında, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda önemli değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişikliklerin bazıları, kadına yönelik şiddeti önlemede etkili olan mevcut mekanizmaların zayıflatılmasına yol açabileceği gibi şiddetin önlenmesini de olanaksız kılacak nitelik taşımaktadır.
Örneğin, elektronik kelepçe, şiddet uygulayan kişinin mağdura yaklaşmasını engelleyen etkili bir yöntemdir. Elektronik kelepçe uygulamasının kapsamının daraltılması ya da uygulanmasının zorlaştırılması, şiddet uygulayan kişilerin kontrol altına alınmasını zorlaştırıcı olacaktır. Ayrıca, 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen geçici tedbir kararlarının süresinin kısaltılması veya bu tedbirlerin verilmesi için daha katı koşulların getirilmesi planlanmaktadır. Bu durum, şiddet mağdurlarının korunma sürecini zorlaştıracak ve şiddet olaylarının artmasını tetikleyecektir. Koruma kararlarının verilme şartlarının daha da ağırlaştırılmasının planlanması, mağdurların bu kararlardan yararlanmasını zorlaştırıcı etki yapacaktır. Mevcut durumda, koruma kararları hızlı ve etkili bir şekilde verilerek mağdurların güvenliği sağlanmaktadır. Bu şartların ağırlaştırılması, koruma kararlarının etkinliğini azaltabilir. 6284 sayılı Kanun kapsamında şiddet mağdurlarına sağlanan psikolojik ve ekonomik desteklerin azaltılması da bu paket içinde yer almaktadır. Böyle bir değişiklik mağdurların şiddet sonrası hayata tutunmalarını zorlaştırıcı etki yapacaktır.
Özetle, 6284 sayılı Kanun, şiddet olaylarını önlemeye yönelik çeşitli tedbirler içermektedir. Bu tedbirlerin uygulanmasında yapılacak değişiklikler, şiddetin önlenmesi konusunda yasanın etkinliğini endişe verici bir oranda azaltma riski içermektedir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları üzerine yapılan tartışmalar, genellikle eğitimsiz ve ekonomik olarak dezavantajlı kesimlerde yaşanan şiddet olaylarına odaklanır. Ancak, kadına yönelik şiddet olayları araştırıldığında, eğitim ve statü fark etmeksizin her kesimi etkilediği açık ve net bir şekilde görülebilir. Meteoroloji mühendisi bir kadın meslektaşımızın yakın zamanda bir erkek tarafından öldürülmesi de bu gerçeği acı bir şekilde ortaya koymaktadır. Kadına yönelik şiddet evrensel bir sorundur ve cinsiyet temelli bir suç olarak kabul edilmektedir. Her gün ortalama 3 kadının erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybettiği ülkemizde bir cins kırım yaşanmaktadır ve şiddetin kadının meslek veya sosyal statüsünden bağımsız olarak gerçekleştiği çok açık bir gerçektir. Bu gerçek, şiddetin kaynağında yatan politik ve toplumsal yapıların ne kadar derin kökleşmiş ve yaygın olduğunu ortaya koyuyor.
Mevcut iktidarın son dönemdeki aile ve toplumsal cinsiyet politikaları, kadına yönelik şiddetin artmasına zemin hazırlayan önemli faktörlerden biridir. Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesine Yönelik Genelge, 9. Yargı Paketi ve yeni maarif yasası gibi düzenlemeler, kadının toplumsal konumunu zayıflatan ve ataerkil değerleri pekiştiren adımlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu düzenlemeler, kadınların haklarına yönelik sistematik saldırılar olarak değerlendirilmelidir. Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için, bu yapıların dönüştürülmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönünde kapsamlı ve sistematik adımların atılması şarttır. Kadın haklarının korunması, sadece kadınlar için değil, tüm toplum için daha adil ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edilmesinin yolunu açacaktır.
ŞUBE YÖNETİM KURULU